24 Aralık 2014 Çarşamba

UZAK DOĞU’DAKİ ÇATIŞAN KARDEŞLER: KORE SORUNU

                 Bu çalışmada Uzak Doğu’da 2. Dünya Savaşı sonrası ABD ve SSCB’nin işgaliyle başlayan, 38. paralelin iki tarafında farklı rejimlerle kurulan Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki 1950’deki Kore Savaşı ve sonrasında bu iki ülke arasında ortaya çıkan ve günümüzde hala devam etmekte olan sorunlar ve Kuzey Kore’nin edindiği nükleer silahların yarattığı küresel tehdit ve bu sorunların çözüm arayışları anlatılacaktır. Bunu yapmadan önce ilk olarak Kore’nin Japon işgaline uğraması anlatılacak, ardından Kore Savaşı ve savaş sonrası gelişmeler anlatılacak, Kore Sorunu’nun nedenleri ve çözüm sürecinde bölgede çıkarları olan Çin, Rusya, Japonya ve ABD’nin nasıl hareket ettikleri anlatılacaktır.





I-                   JAPONYA’NIN KORE’Yİ İŞGALİ

Japonya’nın 19. yüzyılın sonunda Çin ve diğer Asya topraklarında genişlemeyi düşünmesi SSCB ile karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. 1904-1905 Rus-Japon Savaşı olarak tarihe geçen bu olayda Japonya Rusya’yı yenmiş ve Batılı güçlerin bu bölgede çıkar mücadelelerine girmesine zemin hazırlamıştır. Kore’yi kendi topraklarına dâhil ederek Kore’nin Asya’da bir güç mücadelesi alanı olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır.  Japon işgaline uğrayana kadar Kore Batı ile ilişkilere karşı çıkan bir ülke idi. Japonya’nın 1910’da başlattığı ağır sömürge yönetimi Koreliler arasında milliyetçilik hareketlerine neden olmuş ve 1919’da özgürlük ve bağımsızlık amaçlı yapılan protestolarda Japon yetkililer tarafından binlerce Koreli göstericiler ve destekçileri insafsızca katledilmiş,[1] Koreli kadınlara evli,  bekar veya hamile olup olmadığına bakılmaksızın tecavüz edilmiş, hamile kadınlar karınlarında çocuklarıyla hunharca öldürülmüştür. Japonlar açısından bir zafer olan bu olay Koreliler açısından büyük bir travmadır. Korelilerin özgürlük hareketi başarısızlıkla sonuçlanmıştır, ancak bu olay Korelilerin kimlik ve vatanseverlik duygularının daha da güçlenmesini sağlamıştır. Özgürlük hareketinin başladığı 1 Mart günü Koreliler arasında hâlâ ulusal bayram olarak kutlanmaktadır.


II-                KORE SAVAŞI

Japonya 1945’te sona eren 2. Dünya Savaşı’ndan ABD’ye karşı yenik çıkmıştır ve Kore’den çekilmiştir. Ancak Japon sömürgeciliğinden kurtulduk, kendi bağımsız devletimizi kuracağız diye sevinen Kore halkının sevinci Ekim 1945’te yarımadayı SSCB ve ABD’nin işgal etmesiyle kursaklarında kalmıştır. ABD ve SSCB Kore’yi işgal ederek Japon sömürgesinden kurtardılar, ancak ülkeyi bir daha birleşemeyecek şekilde ikiye böldüler. 38. paralelin kuzeyindeki Kore’de SSCB’ye bağlı Komünist, güneydeki Kore’de ise ABD’ye bağlı otoriter iki ayrı hükümet kuruldu.

1948 Aralık’ta BM Kore Cumhuriyeti’ni (Güney Kore) Kore Yarımadası’nı temsil eden yasal güç olarak tanıdı. SSCB ise Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni (Kuzey Kore) yarımadanın yasal temsilcisi olarak gördüğünü açıkladı.[2]

1949 Ocak’ta Washington’da “Ulusal Basın Kulübü” toplantısında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Dean Ancheson  Kore’nin ABD’nin Uzak Doğu’daki Savunma Hattı içerisinde bulunmadığını söylemiş[3] ve Kore’yi yok saymıştır. ABD’nin benim tabirimce bu aptalca tutumu Kuzey Kore’ye cesaret vermiş, Çin ve SSCB’nin destek verdiği Kuzey Kore’nin 25 Haziran 1950’de “bağımsız bir Kore devleti kurmak için” Güney Kore’ye işgal hareketine başlaması ile Soğuk Savaş’ın ilk sıcak çatışması olan Kore Savaşı patlak vermiştir. Bu savaş Güney Kore’de “Han-Guk Savaşı” (Hanguk jeonjaeng), Kuzey Kore’de “Vatan Kurtuluş Savaşı” (Chogukhaebang Chonjaeng)[4] olarak adlandırılmaktadır.

1950’de başlayan Kore savaşı BM güçlerinin Kuzey sınırını geçerek Çin sınırlarına dayanması ile durumdan rahatsız olan Çin de kendi güvenliği nedeniyle savaşa dâhil olmuş ve savaş uluslar arası bir boyut kazanmıştır. BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’den birliklerini 38. Paralelin kuzeyine geri çekmesini istemiş, ancak Kuzey Kore bunu kabul etmeyerek ilerlemeye devam etmiştir. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, üye devletleri Güney Kore’ye yardım etmeye çağıran karar tasarısını çıkarmıştır.[5] Artan BM güçleri ilerleyerek Kuzey Kore sınırlarına geçtiler ve iki Kore’yi birleştirmek için Kuzey Kore’yi işgal etmeye başladılar ve Çin sınırına kadar yaklaştılar.[6] BM güçlerinin Çin sınırına kadar yaklaşmaları Çin’i rahatsız etmiş, Çin 38. Paralelin geçilmesi durumunda savaşa gireceğini açıklamış, BM güçlerinin ilerlemeye devam etmesi üzerine Kuzey Kore’nin tarafında savaşa dâhil olmuştur. Karşılıklı ilerleyiş ve gerileyişlerin durağan hale geldiği savaş 1953’te ateşkes antlaşmasının imzalanması ile son bulmuştur. Bu ateşkes ile 38. paralel Kuzey Kore ve Güney Kore arasında resmi sınır olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır: Savaş sonrasında sadece ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Savaşan devletler arasında herhangi bir barış antlaşması imzalanmamıştır. Bu yüzden burada savaş resmi olarak devam niteliğini sürdürmektedir.

BM, Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri arasında yapılan ateşkes sonucunda Kore, DMZ (Demilitarized Zone) yani Askerden Arındırılmış Bölge olarak 38. Paralelin ortasından çizilen sınır ile Kuzey Kore ve Güney Kore olarak ikiye bölündü. Sınırların bölünmesi ile Kuzey Kore ile Güney Kore arasında 10 milyondan fazla insan ayrıldı, aileler bölündü ve bir daha görüşemediler. Ve savaşta yaklaşık 3 milyon insan öldü.

İsminin aksine DMZ bölgesi dünyanın en silahlı ve en fazla sayıda asker bekleyen sınırı olarak bilinmektedir. Kuzey ve Güney Kore sınırının her iki tarafında yaklaşık 2 milyon asker görev yapmaktadır.


III-             SAVAŞ SONRASI GELİŞMELER

Ateşkes imzalandıktan sonra iki Kore farklı tarihsel gelişimler izlemiştir. 1960’larda Güney Kore milli geliri 100 doları bile bulmayan ekonomisiyle en fakir ülkeler arasındayken, geçirdiği ekonomik dönüşüm sayesinde günümüzde ekonomik olarak en gelişmiş ülkeleri barındıran G20 grubu üyesi haline gelmiştir. Güney Kore’nin dünyanın en hızlı ekonomik kalkınma gerçekleştiren ülke olduğu kabul edilmekte ve bu kalkınmaya “Kore’nin ekonomik mucizesi” denmektedir. Sürekli olarak Kuzey Kore komünizminin tehdidi ve yer altı faaliyetlerinin tedirginliği altında yaşayan, hiçbir ham maddeye ve ne petrol ne de demire sahip bulunmayan Güney Kore’nin bu ekonomik başarısını mucize olarak adlandırılmasının isabetli olduğunu yazmış Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ “Kore’de Siyasal ve Ekonomik Gelişmeler”çalışmasında. Kuzey Kore ise savaş sonrası ekonomik durumu Güney’den daha iyi iken, zengin madenlere ve ormanlara sahip iken kapitalist gelişen dünyada yalnızlığa sürüklenmiş, dışa kapalı hale gelmiş ve ekonomik alanda başarısızlığa uğrayarak Soğuk Savaş sonrası gelişen kapitalist düzenin kaybedenlerinden biri olmuştur. 1994-1998 yılları arasında büyük bir kıtlık yaşamış, bazı tahminlere göre 3 milyona yakın Kuzey Koreli bu kıtlıkta hayatını kaybetmiştir.

1970’lerin başlarında doğu-batı bloğu düşmanlığı yumuşamaya başlayınca Kuzey-Güney Kore ilişkilerinin düzelmesi için adımlar attı. İki Kore 7 Nisan 1972’de “Güney-Kuzey Ortak Bildirisi”ni açıkladı.1989 Eylül’de Güney-Kuzey Kore birleşmesinin sağlanması için yeni bir formül olan “Kore Ulusal Topluluk Formülü” açıklandı.[7] 1991’de Kuzey ve Güney Kore’nin eş zamanlı olarak BM üyeliklerinin kabul edilmesiyle iki Kore’nin uzlaşma ümidi yükselmişti. Ancak 1993’te Kuzey Kore’nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (NPT) çekilmek niyetinde olduğunu bildirmesi üzerine ilk nükleer kriz ortaya çıktı ve sonraki birkaç yılda iki Kore arasındaki ilişkiler soğumaya başladı.

1990 sonrasında Güney Kore Kuzey Kore ile birçok değişim-işbirliği girişimlerinde bulunmuştur; siyaset ve ekonomi birbirinden farklıdır düsturu altında Kuzey Kore’ye insani desteğini artırmıştır. 15 Haziran 2000’de Güney-Kuzey liderleri ilk kez zirve görüşmesi yaparak değişim-işbirliğini hızlandırmak için adımlar atmıştır.[8]Fakat 2006’da Kuzey Kore’nin nükleer denemelere başlaması iki ülke ilişkilerinin tekrar soğumasına neden olmuştur.

2000’den itibaren iki ülkedeki parçalanmış ailelerin yüz yüze bir araya getirilmesi çalışmaları birleşme ümitlerini artırmıştır. Ancak 26 Mart’ta Sarı Deniz’de Güney Kore’ye ait Cheonan adlı askeri geminin batırılarak tüm mürettebatın ölümüne neden olan saldırının Kuzey Kore tarafından gerçekleştirildiğinin ortaya çıkması üzerine iki ülke neredeyse tekrar savaş eşiğine gelmişti. 23 Kasım 2010’da Kuzey Kore Güney Kore’ye ait olan Youngpyoungdo Adası’na top ve roket saldırıları düzenlemesiyle tekrar tırmanan gerilim Kuzey-Güney buluşmasını yarıda bırakmıştır.

Şubat 2013’te nükleer denemelerinin üçüncüsünü gerçekleştirdiği iddia edilen Kuzey Kore nükleer silah kullanabileceğine dair ABD’ye gözdağı verdi. Ve sonra Mart ayında Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan ettiğini açıkladı.[9] Güney Kore’nin savaşta birbirinden ayrı düşen ailelerin bir araya getirilmesi için tekrar başlattığı çalışmalar ve arabulucu güçlerin devreye girmesiyle iki ülke arasındaki ateş biraz düşürülmüş oldu. Güney Kore, 2010’daki Cheonan askeri gemisinin batırılmasının ardından Kuzey Kore’ye insani yardımlar dışında yaptığı diğer işbirliği alanlarındaki yardımlarını durdurma kararı almıştı. Ekim 2014’te Kuzey’e uyguladığı yaptırımlar konusunda görüşmelerde bulunmaya hazır olduğunu açıkladı.[10]



IV-             KORE SORUNU’NUN NEDENLERİ

4000 küsur yıllık köklü geçmişi ile Kore, Asya kaynaklarına ulaşmak için bölgeye girişte bir köprü olarak görülmüş ve zaman zaman emperyalist güçlerin bu ülke üzerine politikalar üretmesine ve üzerinde hâkimiyet kurma girişimlerinde bulunmalarına maruz kalmıştır. Ancak Kore’nin Asya’da bir güç mücadelesi alanı olarak ortaya çıkışı Japonya’nın burayı bir güç merkezi olarak belirlemiş olmasıyla ilişkilidir.[11] Japonya 19. yy sonlarında Asya’da genişleme ve Asya’yı hâkimiyeti altına alma düşüncesi ile ilk olarak Kore’yi işgal etmiş, 1910’da kolonileştirerek sömürgesi haline getirmiştir. Kore halkının kendi bağımsız devletini kurma isteği Japon güçleriyle aralarında zaman zaman çatışmalara neden olmuştur. Bunun ilk örneği 1 Mart 1919’da başlayan özgürlük hareketi olmuştur. Bu hareket Japon yetkililer tarafından bastırılmıştır. Sonrasında küçük çaplı özgürlük hareketleri yinelenmiştir.

Japonya’nın 2. Dünya Savaşı’nın mazlum yenileni olması ile Koreliler bağımsız devlet olma hayalleri kurarken ABD ve SSCB’nin işgaline uğramaları onların kaderinde tam anlamıyla dönüm noktası olmuştur. Çünkü bu iki ülkenin bölge üzerindeki çıkar mücadeleleri Kore’nin bir daha birleşemeyecek şekilde bölünmesine neden olmuştur. Ortak kültür, tek millet; Kore milleti, tek dil; Korece. Ancak bu tek milletin olduğu ülke Koreli olmayan, aynı milletten olmayan iki ülke yüzünden ayrılmak durumunda bırakılmıştır. Bugün Kore Yarımadası’ndaki yaşanan sorunların ve çatışmaların kaynağının emperyalist güçlerin Asya bölgesi üzerindeki çıkar mücadelelerinin sonucu olduğu su götürmez bir gerçektir. Kaderinin Koreli olmayanlar tarafından değiştirilmiş olması Kore halkında tek millet olarak bağımsız bir devlet kurma isteğini perçinlemektedir. Kuzey Kore gamsızca “Komünist bir Birleşik Kore” isterken, Güney Kore ümitsizce “Demokratik bir Birleşik Kore” istemektedir.

Kore Yarımadası’ndaki çatışmaların temellerinde bölge üzerinde çıkarları olan emperyalist ülkelerin güç mücadeleleri yatmaktadır. Nitekim 38. paralelin kuzey tarafının SSCB, güney tarafının da ABD işgaline uğraması ve Kore Yarımadası üzerinden bu iki büyük gücün birbiriyle mücadeleye girişmesi sonucu Kore’de savaş çıkmıştır. Sovyet desteğindeki Kuzey Kore bağımsız bir Kore devleti kurmak için Güney’i işgale girişmiş, Kuzey’i ele geçirerek bağımsız bir Kore devleti kurmak isteyen ABD de Güney Kore’nin tarafında yer almıştır. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Savaş Kore’yi birleştirmek için yapılıyor. Ancak Kuzey Kore “Komünist bir Birleşik Kore”, ABD ise “serbest piyasa ekonomisinin hâkim olacağı bir Birleşik Kore”kurmak istiyor.

Kuzey Kore ABD’nin Güney’deki varlığını Kore’nin birleşmesinin önündeki en büyük engel olarak görmekte ve Güney Kore’yi ABD’nin yanında yer aldığı için halkına ihanet etmekle suçlamaktadır. Komünist bir Birleşik Kore kurma emellerini gerçekleştirmek için ABD’yi düşmanlaştırmakta ve Güney Kore’ye ABD ile işbirliği yaptığı için birleşmeyi istemediği yönünde suçlamalar yöneltmektedir.

Kore Savaşı ile patlak veren Rusya, Çin, Japonya ve ABD’nin Asya’da güç mücadelesi şeklinde başlayan Kore Sorunu burada nükleer silahlanmaya varacak boyutlara ulaşmıştır. Nitekim dünya kamuoyu tarafından ve soruna dâhil olan ülkeler tarafından iki Kore’nin birleşmesindeki en büyük engel olarak Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması görülmektedir. Kore Savaşı sonrası Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirme çalışmaları bölgedeki en önemli sorundur. Hatta bölgede güç elde etmek isteyen ülkelerde bir nükleer silah elde etme yarışına neden olacağı hasebiyle “küresel” bir sorundur. Bu yüzden bundan başlıca etkilenecek olan Çin, Japonya, Rusya, Güney Kore ve dolaylı olarak ABD’nin bu sorunun çözümünde nasıl rol oynadıkları çok önemlidir. Zira Kuzey Kore’nin nükleer silahlanması sadece Güney Kore ile aralarında çözülebilecek küçük bir sorun değildir.

Kuzey Kore Güney’de bulunan ABD varlığına karşı en güçlü mücadele aracının nükleer silah olacağını ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atom bombası kullanması ile anlamıştır.[12] Daha önce de bahsettiğim gibi, Kuzey Kore ABD’nin Güney’deki varlığını birleşme önündeki en büyük engel olarak görmektedir. Nükleer silah sahibi olmasının nedeni olarak da bunu göstermektedir. Kuzey Kore nükleer silahlarını kullanarak ABD’yi Güney’den çıkaracağına inanmaktadır.

Küba Krizinde SSCB’nin füzelerini geri çekmesini ABD’ye boyun eğmesi olarak değerlendirmiş, bu değerlendirme Kuzey Kore’nin nükleer silah edinme konusundaki arzularını daha da alevlendirmiştir. Uluslar arası arenada Küba Krizi sonrası nükleer silahların gelişmesini önleyici çalışmalar başlarken Kuzey Kore çoktan 1960’larda SSCB ve Çin’den aldığı destekle nükleer tesisler kurmaya başlamıştı. Güney Kore de nükleer teknolojiye sahiptir. Ancak Güney Kore nükleer teknolojisini tamamen sivil amaçlarla kullandığını belirtirken, Kuzey Kore nükleer teknolojisini yaptığı çalışmalarla silah üretimine yönelik kullanmaya devam etmiştir.[13]

ABD’nin vesile olduğu uluslar arası baskı sayesinde Kuzey Kore 1985 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) taraf olmuştur. 1991’de SSCB’nin dağılması, Çin’in Batı ile ticari ilişkilerini geliştirmesi Kuzey Kore’nin kendisini yalnız hissetmesine neden olmuştur ve nükleer silahlanmayı varlığını sürdürebilmek için zorunlu olarak değerlendirmiştir. İki Kore 1991 yılında eş zamanlı olarak BM üyeliğine kabul edilmiş, aralarındaki gerilimin dinmesi beklenmiştir. 1992 yılında iki Kore nükleer silahların her türlü test edilmesini, üretilmesini, temin edilmesini, bulundurulmasını, kullanılmasını yasaklayan ve uranyum zenginleştirme ve plütonyum ayrıştırma tesislerinin işletilmesini sınırlandıran bir anlaşma (UAEA) imzalamıştır. İlişkilerinin düzelmesi beklenirken, UAEA’nın Kuzey Kore’nin anlaşma hükümlerine uymayan nükleer faaliyetlerde bulunduğunu iddia etmesi ile oluşan iyimser ortam bozulmuştur. Kuzey Kore UAEA’nın suçlamalarını kabul etmemiş, UAEA’nın şüphelenilen tesisleri denetlemesine izin vermemiş ve bu kızgınlıkla NPT’den çekilme niyetinde olduğunu açıklamıştır. Bu da Kuzey ile Güney’in yakınlaşmasının sona ermesine neden olmuştur.

1994 yılında ABD ile Kuzey Kore, BM çatısı altında görüşmelerde bulunarak bir “Çerçeve Anlaşması” imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre; iki taraf da Kore Yarımadası’nın barış ve güvenliğinin sağlanması ve nükleer silahlanmanın azaltılması için ortak çalışacak ve hareket edeceklerdi.  Ancak Kuzey Kore nükleer füze geliştirme programına devam etmiştir. 31Ağustos 1998’de ilk nükleer füzeyi başarı ile denemiş ve böylece Güney Kore’deki ABD üslerini ve Japonya’yı vurma kabiliyetine sahip olduğunu dünya kamuoyuna duyurmuştur.[14]

1990’lı yılların sonlarına gelene kadar Kuzey Kore, nükleer silahlanmasının oluşturduğu tehdidin yanında Güney’e karşı birçok propaganda yayınları ve silahlı saldırı eylemleri yapmıştır. İlk olarak Kuzey Koreli komando güçleri 1968’de Güney Kore Devlet Başkanı’nın evi olan Mavi Saray’a baskın düzenlemiş ancak bu baskın başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1974’te Güney Kore Devlet Başkanı Park Chung Hee yaptığı konuşma sırasında Kuzey Koreli bir ajanın saldırısına uğramış, saldırıda devlet başkanının eşi hayatını kaybetmiştir. 1987’de iki Kuzey Kore ajanı Kore Havayollarına ait bir yolcu uçağında bombalı saldırı düzenlemiş, bu saldırıda mürettebat dahil 115 yolcunun tamamı hayatını kaybetmiştir. 2002 Ocak ayında ABD Başkanı George Bush Kuzey Kore’yi “Şer Ekseni” içerisinde saymış, bunun üzerine Kuzey Kore Bush’un savaş ilan etmeye çok yakın olduğunu belirtmiştir.[15]Nitekim ilişkileri buz gibi yapan bu açıklamalar kuzey Kore’nin 2003 Ocak ayında NPT’den çekilmesini sağlamıştır. Ve bu tarihten sonra Kuzey Kore’nin yaptığı nükleer silah ve füze denemeleri dünya kamuoyu tarafından kınanmasına ve BM tarafından yaptırımlar uygulanmasını sağlamıştır. Güney Kore, Kuzey Kore’nin tüm bu çözüm sürecinin sonuçlanmasını engelleyen hareketleri karşısında, hala uzlaşmacı tavrını sürdürmekte ve birleşme konusunda samimi ve ciddi adımlar atmaktadır. Kuzey Kore, zaman zaman Güney Kore’den gelen uzlaşma tekliflerine olumlu yanıtlar verse de, bölgede arı kovanına sürekli çomak sokan gamsız bir kedi gibi hareket etmektedir.



V-                ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÇİN, RUSYA, JAPONYA, ABD VE GÜNEY KORE

2001 yılında ABD’de düzenlenen 11 Eylül terörist saldırıları ile terörizm küresel aktör haline gelmiş ve dünya kamuoyu terörizmin yıkıcı etkisini görmüştür. Bu terörist grupların nükleer silahlara sahip olma ihtimalinin azaltılması için uluslar arası arenada çalışmalar yapılırken Kuzey Kore’nin çalışmaların engellenmesine tuz biber eken nükleer silahlanması, Asya bölgesi üzerinde hâkimiyet mücadelesi veren Çin ve Rusya’nın yanı sıra Japonya’nın durumu ulusal ve uluslar arası güvenlik sorunu olarak algılamasına neden olmuştur. ABD ve Kuzey Kore arasındaki olası bir nükleer savaş sadece bu iki ülkeyi değil; Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore’yi de etkiler. Hatta bu kriz ilerlerse Hindistan ve Pakistan bile bu soruna dâhil olabilir.

Kuzey Kore’nin NPT’den çekilmesiyle ABD’nin bu ülkeyle ikili görüşmelere girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış, sorunu askeri araçlarla çözemeyeceğini anlayan ABD, Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore ile arasında “Altılı Görüşmeler” başlatarak Kore Yarımadası’nda güvenlik ve istikrarın sağlanması için adımlar atmıştır.

Çin kurulduğu tarihten bu yana Kore’yi doğrudan çıkarlarına etki eden bir tampon bölge olarak görmüştür. Bu yüzden Doğu Asya bölgesindeki her türlü mücadelede kendi çıkarları doğrultusunda yön verici bir rol oynama amacı gütmüştür. Kore Savaşı sırasında Kuzey Kore’nin safında yer almıştır ve bu taraflılığını günümüze kadar devam ettirmiştir. Kuzey Kore ile Soğuk Savaş döneminde askeri ve ekonomik bağlar oluşturmuştur.

Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi bir ülke olarak uluslar arası alanla ortaya çıkışı ilk başta Çin tarafından arabuluculuk yapılması gereken bir sorun olarak değerlendirilmemiştir.[16] Çünkü Kuzey Kore nükleer sorununun kendisi için bir tehdit durumu oluşturacağını düşünmemiştir. Ancak bu sorunun bölgesel bir istikrarsızlık ve güvenlik sorunu oluşturacağını fark etmesi üzerine sorunun çözümüne müdahil olmaya karar vermiştir. Tampon bölge olması sebebi ile Kuzey Kore ile sınır güvenliği Çin için önem arz etmektedir. Zira Kore Yarımadası’nın nükleer silahlanması Çin’in çevresindeki ülkelerde silahlanma yarışı yaratabilir. Zaten Çin’in etrafında Rusya, Hindistan ve Pakistan olmak üzere üç tane nükleer komşusu bulunmaktadır. Dolayısıyla diğer komşuların nükleer silahlanmasını heveslendirecek olan Kuzey Kore’nin nükleer sorunu, Çin’in nükleer silahsızlanma için aracı rol oynamasını sağlamaktadır. Eğer bölgede nükleer silahlanan ülkeler sayısı artarsa bölgede büyük bir istikrarsızlık meydana gelebilir. Ve daha da ötesi, bölgede nükleer bir çatışma ya da savaş meydana gelebilir ve diğer nükleer güce sahip dünya ülkeleri de güç mücadelesi için savaşa dâhil olurlarsa küresel bir nükleer savaş ortaya çıkabilir. Bu da dünyanın sonunu getirir herhalde. Bu saydığım önemli sebeplerle Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmasının durdurulmasında Çin’in oynadığı baş arabulucu rol çok önemlidir. Çünkü Kuzey Kore’nin en önemli askeri müttefiki Çin’dir ve Kuzey Kore Güney’e karşı silahlı saldırı eylemleri yaptığında araya girip tansiyonu düşüren en önemli ülke Çin’dir. Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum: Kuzey Kore’nin sahip olduğu nükleer silahlar abartılacak boyutta bir tehdit oluşturmamaktadır; Doğu Asya bölgesindeki olası bir nükleer silahlanma yarışını tetikleyecek niteliğe sahip olması tehdit oluşturmaktadır. Yukarıda yazdığım olası senaryoyu Çin, Rusya, Japonya, Güney Kore ve ABD de gördüğü için Kuzey Kore’nin nükleer silah sorununun çözümünde yer almaktadırlar. Bir zahmet yer alsınlar, özellikle de ABD, Çin ve Rusya; çünkü bu iki ülkenin ayrılmasına ve sorunların bu dereceye gelmesine neden olan bu ülkelerdir.

SSCB dağılmadan önce Kuzey Kore ile ilişkilerini hep sıcak tutmuştur, SSCB dağılınca Uzak Doğu’daki etkisini yitirmiş ve Kore nükleer sürecinde engelleyici söz sahibi olamamıştır. Ancak ideoloji bakımından etkilediği Kuzey Kore ile ilişkilerini Güney Kore ile arasında dengeli bir politika yürütmeye başlayarak bölgedeki istikrarın sağlanmasında yön verici rol oynamayı amaçlamıştır. Kore Yarımadası’nda meydana gelecek bir çatışmanın ucunun kendisine de dokunacağının farkındadır. Bu nedenle Kore Sorunu’nun çözümünde yer alması kendi söz geçirebilirliğinin ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Rus-Japon Savaşı’nı kazandıktan sonra Japonya Kore’yi topraklarına katmıştı. 2. Dünya Savaşı’nda ağır yenilgiye uğraması sonucu Kore’den çekilmek zorunda kalmıştı. ABD, Asya bölgesindeki çıkarlarının devamını sürdürebilmek için Güney Kore ve Japonya arasında Kuzey Kore’nin nükleer silahlanışına karşı bir dayanışma oluşturmuştur. Ancak Güney Kore’nin gerçekleştirdiği ekonomik mucize ve Kuzey Kore’nin askeri gücünü geliştirme hareketleri ile nükleer silahlanması Japonya için doğrudan kendisine tehdit oluşturan gelişmeler olarak kendini göstermiştir. Kendisine düşman bir rejimin (Komünist Kuzey Kore) de Kore Yarımadası’nda yönetimi ele geçirmesi apaçık Japonya için bir tehdittir. Kendisi de bir nükleer güç olan Japonya, Kuzey Kore’nin nükleer gücünün kendi nükleer gücünden üstün hale gelmesi halinde bu duruma sessiz kalmayacaktır. Bu sebeple Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması Japonya’yı son derece rahatsız eden bir durumdur. Ve Güney Kore ve ABD ile işbirliği yolunu izleyerek Kuzey Kore’nin nükleer silah sorununun çözümünde diplomatik ilişkilerin yürütülmesi taraftarı olmuştur.

Kuzey Kore’nin nükleer silahlanma sorununun çözümü için ABD, Kuzey Kore’ye zaman zaman bir takım yardımlarda bulunmuş, Kuzey Kore’nin raydan çıkıp ortalığı karıştırdığı zamanlarda ise BM yaptırımları kapsamında çeşitli yaptırımlar uygulayarak Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmasını durdurmaya çalışmıştır. ABD Kuzey Kore’nin nükleer silahlanışının durdurulmasında Çin’in sergileyeceği güçlü bir tavrın etkili olacağını düşünmektedir. Bunun için Kuzey Kore ile anlaşmazlıklar çıkıp tansiyonlar yükseldiğinde araya Çin’in girmesini sağlamaktadır. Kuzey Kore 2009’da Altılı Görüşmelerden çekildiğinde devreye girip Kuzey Kore’yi görüşmelere geri döndüren Çin olmuştur. Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmasını ABD, hem kendi güvenliği hem de uluslararası güvenlik açısından bir tehdit olarak algılamaktadır. ABD, Kuzey Kore’ye karşı uluslar arası kamuoyunun desteğini alan ve yüksek caydırıcı niteliği olan tedbirler alınması gerektiğini savunmaktadır. Kuzey Kore’nin BM yaptırımlarını hiçe saydığı göz önüne alınırsa, ABD’nin alınmasını istediği caydırıcı tedbirlerin ne kadar işe yarayacağı da tartışılabilir.

Güney Kore için en büyük tehdit, yanı başındaki kardeşi Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması ve bunları kendine karşı kullanmasıdır.

Güney Kore Kuzey Kore’nin 1990’lı yıllarda geçirdiği ekonomik bunalım sebebi ile Kuzey Kore ile birleşme umutları içerisinde ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Bunun için Kuzey Kore’ye ticari ve ekonomik yardımlar yapmıştır. Aslında ekonomik yardımlar ve ticari işbirlikleri ile Kuzey Kore’yi kendine bağımlı hale getirerek, Kuzey ile kendi yönetimi altında birleşmeye çalışmıştır desem yanlış olmaz. 2000’li yılların başından itibaren parçalanmış aileleri bir araya getirme çalışmaları -Kuzey Kore’nin olumlu yanıtlarıyla- başlatmıştır. Ancak Kuzey Kore’nin 2000’li yıllarda ve sonrasında kendisine karşı yaptığı provokasyonlar zaman zaman iki ülke arasında tansiyonun yükselmesine ve ilişkilerin kopma derecesine gelmesine neden olmuştur ve olmaktadır.

2002 Haziran ayında Kuzey Kore Güney Kore ile bir çatışma çıkardı. 2003 ocak ayında NPT’den çekildiğini açıkladı. Yine 2003’te Ağustos ayında 6 nükleer bomba yapmaya yetecek materyali olduğunu açıkladı. Ve 2006 Temmuz ayında orta ve uzun menzilli füzeler denedi. Güney Kore’nin bir savaş gemisini Kuzey karasularına göndermesi Kuzey’in saldırgan tavrını daha da perçinledi. 2009 Ocak’ta Güney ile tüm askeri ve politik anlaşmalarını feshedeceğini açıkladı ve Seul’ü “düşmanca niyet beslemek” ile suçladı. Ve hemen ardından Mayıs ayında 1953’teki ateşkesi feshettiğini ve ikinci nükleer testi başarıyla gerçekleştirdiğini ve nükleer kulübe üye olduğunu açıkladı. Kasım ayında Kore karasularında iki ülkenin donanması arasında yaşanan çatışmada Kuzey Kore devriye botu yanarak geri çekilmek zorunda kaldı.[17] Ve gelelim zurnanın zırt diye öterek kulakları çınlattığı zamana: 26 Mart 2010’da Kuzey Kore Güney Kore’nin Cheonan isimli askeri gemisini batırdı. Bu olay üzerine iki ülke arasında neredeyse tekrar savaş çıkıyordu. 8 ay sonra 23 Kasım’da Kuzey Kore Güney Kore’nin Youngpyoungdo Adası’na top ve roket saldırıları düzenledi. Bu saldırılar sonucunda adada büyük tahribatlar meydana geldi. Zaten gergin olan ortam Kuzey Kore’nin bu hareketiyle içinden çıkılmaz bir hal alacaktı ki, BM ve Çin devreye girerek, sorunun müzakerelerle çözülmesi doğrultusunda yaptıkları çağrılar ile olası bir savaşı önlediler. Fakat Kuzey Kore yine rahat durmadı ve 30 Mart 2013’te Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı.[18]

  

             SONUÇ

Kore Sorunu Kore Savaşı’ndan bu yana devam eden bir sorun olmuştur. Savaş sonrası iki ayrı rejime sahip ülke olarak kurulan ve varlıklarını sürdüren Güney Kore ve Kuzey Kore -daha çok Güney Kore’nin atılımlarıyla- soruna barışçıl çözümler aramakta ve birleşme konusunda adımlar atmaktadır. Savaş sonrasından günümüze kadar yaşanan gelişmeler zaman zaman iki ülken yakınlaşıp uzaklaşmasına neden olmuştur. Bir ileri bir geri hareket eden uzlaşma çabaları, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye karşı yürüttüğü askeri saldırılar ve provokasyonlar nedeniyle sonuçsuz kalmaktadır. Savaş sonrasında herhangi bir barış antlaşmasının imzalanmadığı için iki Kore arasındaki savaş, resmi olarak devam etmektedir. Güney Kore Kuzey’i birleşmeye hazırlayan taraf olarak dikkat çekmektedir. Ancak burada istikrarın sağlanmasını, birleşmeyi ve sorunun çözüme kavuşmasını engelleyen bir durum bulunmaktadır: Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması. Evet, emperyalist ülkelerin Asya bölgesi üzerindeki çıkar mücadelelerinde ezilen Kore’de bağımsızlık mücadelesi burada çatışmaların ilk kaynağı olmuş, daha sonra bu çatışma ile ayrılan iki Kore’nin birbirleri üzerinde yasal temsilcilik hakkı açıklamaları yapınca ve iki Kore de karşılıklı iddia ettikleri yasal temsilcilik haklarını tanımayınca çatışma iki ülkenin birbirleri üzerinde hakimiyet kazanma çatışmasına dönüşmüştür. Kuzey Kore’nin nükleer silahlar elde etmesi de çatışmanın küresel soruna dönüşmesine neden olmuştur. Kuzey Kore’nin nükleer güce sahip olması, dünyada nükleer silahların azaltılmasına yönelik çaba harcandığı bu zamanda yeni bir silahlanma yarışını tetikleyecek nitelikte olması nedeniyle küresel bir sorun özelliği taşımaktadır. ABD, Rusya, Çin ve Japonya gibi büyük nükleer güç bulunduran ülkeler de Kuzey Kore’nin nükleer sorununun çözümünde söz sahibi olmaktadırlar. Kuzey Kore nükleer silah sahibi olduğundan beri bu ülkeler, BM ve nükleer silahların yayılmasını önlemeye çalışan uluslar arası gruplar, burada sadece Kuzey Kore’nin nükleer silahlar geliştirmesini durdurmak için çözüm politikaları üretmeye çalışmaktadırlar. Bu saydığım güçler Kuzey Kore ve Güney Kore’nin birleşmesi için çalışmamaktadırlar. Güney Kore’de nükleer güce sahiptir, ancak bunu Kuzey Kore’nin yaptığı gibi silah üretiminde kullanmak yerine sosyal amaçlı kullanmaktadır. Ve Güney Kore zengin ekonomisiyle dünyanın en zengin 20 ülkesini içinde barındıran G20 grubu içerisindedir. Kuzey Kore de askeri olarak kendini oldukça geliştirmiş bir ülkedir. Askeri olarak güçlü Kuzey Kore ve ekonomik olarak güçlü Güney Kore’nin birleşmesi Asya’da yeni büyük bir gücün ortaya çıkması demektir. Askeri ve ekonomik olarak güçlü Birleşik Kore, Çin, Rusya, ABD, Japonya ve diğer emperyalist ülkelerin Asya üzerindeki çıkarlarına engel oluşturacaktır. Bu nedenle bu saydığım güçlerin Kuzey Kore ve Güney Kore’nin birleşmesine pek sıcak baktıkları söylenemez.

Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması gerçekleşmediği sürece iki Kore arasındaki sorunların çözülmesi mümkün görünmemektedir. Zira Kuzey Kore, ABD’nin Güney’deki varlığı devam ettiği sürece nükleer silahlanma faaliyetlerini durdurmayacağını yaptığı açıklamalar ve eylemlerle ortaya koymaktadır. ABD’nin de bölgedeki çıkarlarından vazgeçip Kuzey Kore’ye boyun eğip bölgeden ayrılmayacağı göz önünde bulundurulduğunda Kuzey Kore’nin nükleer sorununun çok daha uzun yıllar devam edeceği görülmektedir. Hem Kuzey Kore’nin nükleer sorunu çözüme kavuşsa bile Güney Kore ile arasında birleşmeye dair sorunlar devam edecek gibi görünmektedir.





[1]“KORE GERÇEĞİ”, Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı, s.185.
[2]“Bitmeyen Soğuk Savaş: Kore Krizi” (Rapor), SANTRALİSTANBUL Küresel Sorunlar Platformu, 16.04.2013, s.2.
[3] Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ, “Kore’de Siyasal ve Ekonomik Gelişmeler”, s.25.
[4]“Kore Savaşı”, Vikipedi.
[5] Dr. M. Galip BAYSAN, “Kore Harbi ve Türkler (25 Haziran 1950 Öncesi)”. NOT: Türkiye BM’ye üye olmamasına rağmen Güney Kore’ye savaşması için 5090 kişilik bir Tugay göndermiştir ve BM deniz güçleriyle Güney Kore’ye giden askerler Kuzey Kore askerlerinin ilerleyişini durdurarak adeta savaşın kaderini değiştirmiştir. Savaş sonucunda Türk askeri şehitler, kayıplar ve esirler vermiştir. Güney Kore halkı Türklere savaşta onların yanında yer aldıkları için ve onlar için şehit düşen askerler için minnet duymaktadırlar.
[6]“Kore Savaşı”, Vikipedi.
[7]“KORE GERÇEĞİ”,Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı, s.249.
[8]KORE GERÇEĞİ”,Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı, s.251.
[9]“Kuzey Kore, Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı”, NTV, 30 Mart 2013.
[10]“Güney Kore, Kuzey Kore ile birleşme girişimlerine hız verdi”, Anadolu Ajansı, 8 Ekim 2014.
[11]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı; Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.197.
[12]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.199.
[13]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.201.
[14]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.203.
[15]“Güney-Kuzey Kore arasındaki Gerginliğin Tarihi”, Hürriyet Planet, 26 Mayıs 2010.
[16]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.206.
[17]Güney-Kuzey Kore arasındaki Gerginliğin Tarihi”, Hürriyet Planet, 26 Mayıs 2010.
[18]“Kuzey Kore, Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı”, NTV, 30 Mart 2013.





       KAYNAKÇA

1          1- “KORE GERÇEĞİ”, Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı.

2-      “Bitmeyen Soğuk Savaş: Kore Krizi” (Rapor), SANTRALİSTANBUL Küresel Sorunlar Platformu, 16.04.2013.

3-      Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ, “Kore’de Siyasal ve Ekonomik Gelişmeler”.

4-       “Kore Savaşı”, Vikipedi.

      5-    Dr. M. Galip BAYSAN, “Kore Harbi ve Türkler (25 Haziran 1950 Öncesi)”.

6-      “Kuzey Kore, Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı”, NTV, 30 Mart 2013.

7-      “Güney Kore, Kuzey Kore ile birleşme girişimlerine hız verdi”, Anadolu Ajansı, 8 Ekim 2014.

8-      Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı; Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları.

9-       “Güney-Kuzey Kore arasındaki Gerginliğin Tarihi”, Hürriyet Planet, 26 Mayıs 2010.